NEREDEN NEREYE......
Köyümüz, bundan 50-60 yıl öncesine kadar neredeyse dışarıya hiç göç vermeyen, tarım ve hayvancılıkla kıt kanaat geçinen yarı göçebe bir topluluktur.Kış aylarında ovada, yaz aylarında yaylada,ekilen yere göre farklı yerlerde yaşayan insanlardı.Evler ahşaptan, genellikle tek odalı idi.İnsanların yaşamları çileli, fakirliğin zirve yaptığı yıllardı.Bir yıl ailenin sadece ekmek ihtiyacını karşılayacak kadar mahsulü varsa zengin kabul edilirdi.İnsanlar sadece kendi ürettiklerini tüketirlerdi.Pazar dan bir gaz yağı bir kaya tuzu, yılda bir top alacalı basma alınca ihtiyaçlar tamamlamış sayılırdı.Herkes çarık giyer,kara lastik ayakkabıyı çoğu aile alamazdı.Bütün bu yoksulluğa rağmen insanlar mutluydu.İnsanlar birbirlerine yardım eder ,bir karşılıkta beklemezlerdi.Kimin orağı kalmışsa herkes koşar geride kalanın tarlasındaki orağı biçerdi. Yaz ayının uzun günlerinde kızgın güneşin altında akşama kadar bellerinin ağrımasına aldırmadan yardım ederlerdi.Köyümüz o zaman henüz kapitalizm denen belayla tanışmamıştı.O yıllar herkes rolünü bilir,gençler kapının önünde oturur, büyüklerin sözünü dinlerlerdi.Kısacası örf ve adetlerin yaygın olduğu yıllardı.
Evin en büyük erkeğinin otoriter olduğu,büyük küçük herkesin itaat ettiği,ataerkil insanların yaşadığı bir yer idi köyümüz.Kadınlar sabahın erken saatinden gece başını yastığa koyuncaya kadar hemen her işi yapardı.O zaman insanlar hastane nedir ? bilmez: kadınlar genelde tarlada çalışırken doğum yaparlardı.Bağda bahçede, hayvanların bakımında, inek ve koyunların sağılmasında, çeşmeden suyu taşımaya, samanlıktan samanın taşınmasına,çamaşırların yıkanmasından yufka ekmeğin yapılmasına, her işi kadınlar yapar. Bütün bu kadar işlerin yapan kadın evin erkeği tarafından değer verilmez, tatlı dil söylenmezdi.Kadın bir yumurtayı bile kocasına danışmadan birine verme yetki yoktu.Doğum oranları yüksek ,genelde 7-8 çocuk olurdu.Doğum oranı gibi ölüm oranları da yüksekti.
Çocuklar,ailenin nimetine ortak oldukları gibi külfetlerine de ortak olurlardı.Daha ayakları yere basar basmaz işle tanışırlar; hayvanları otlatmaya giderler, çeşmeden su taşır,bağda bahçede kendine verilen işleri yaparlardı. Okula gidenler ya birleştirilmiş sınıflarda okur; ya da çiftli eğitim sistemiyle eğitim görürlerdi. Siyah önlük giyer,torba çantalarla kitap defterleri taşırlardı. Ellerinde birer odunda bulunurdu; çünkü sobayı yakmak için oduna ihtiyaç vardı.Okuldan ve işten arta kalan zamanlarında çelik çomak,tiko, dudu kız, meldil kapmaca vs oyunlar oynarlardı. Kışın kızak kayılır, herkes kendi kızağını kendi yapardı.Şimdi ki gibi hazır oyuncaklar bulunmaz; kara lastik ayakkabıların topukları teker yapılır, Beş on ağaçlarından kamyon yapılırdı.Çocuklar köyün içinden geçen çaya göl yapar, orada çimerlerdi.Çocuklar doğayı, hayatı erkenden tanıma imkanı bulurlardı.
Dini inanış örfe dayalı,İnsanlar dini babaların, atalarında gördükleri gibi yaşarlar, hiç bir şeyi sorgulamazlardı.Hocalar Kur anı Kerimi iyi bilirlerdi. Arapça ve fıkıh konularında zayıf bilgiye sahiptiler.O zaman hocalara maaş verilmez;köylü yılda bir teneke buğday veya arpa verirlerdi.Eğitimlerini kendinden büyük hocalardan alır, köyün dışına askerlik hariç çıkılmazdı.
Evin büyükleri yaşlanınca çocukları bakar, yaşlılar kimseye muhtaç bırakılmazdı.Bu gün ki;sorunlar o zaman yaşanmazdı. Şimdi çocuklar büyükşehirlerde yaşlılar köyde. Çocuklar köye gidemiyor, yaşlılar şehirde duramıyor.
Yıllar bir birini kovalarken 1950 li yılların sonlarına doğru ülkemizdeki endüstrileşme ve sanayileşme ile çevre köylerde olduğu gibi bizim köyümüzde daha rahat yaşam sürme hayaliyle büyükşehirlere özellikle İstanbul a göç başladı.Önceleri göç verme seyrekken 1980 Özal'lı yıllarda göç hız kazanmaya başladı.1990 lı yıllarda artık köylerde 50 yaşın altında neredeyse insan kalmadı.Anadolu da ki köyler sanki yaşlılar yurdu oldu.Köylerde yaşlılara bakım sorunu bu yıllarda sorun haline geldi.2000 li yıllarda gençler büyükşehirlerde bir iş bulmuş, geçimini sağlarken, ihtiyarlar maalesef şehirlere uyum sağlayamamış, doğup büyüdükleri topraklardan kopamamışlar.
Büyük bir metropol olan İstanbul da köylülerimiz her biri bir semte yerleşmiş, çocukları burada dünya ya gelmiş,burada büyümüş, köyümüzün kültürünü tanıma imkanı bulamamışlar.Kendi öz kültürünü, akrabalarını,köylülerini tanımadan yetişmişlerdir.İşte Derneğimiz meydana gelen bu büyük eksikliği gidermek, gençlerimize, çocuklarımıza akrabalarını köylülerini ve kültürünü tanıtmak, köylülerimizin düğününde, cenazesinde ve bayramlarda bir araya getirmek ve çocuklarımızın nereden geldiklerini bilmeleri amacıyla 1971 yılında köyümüzün büyükleri tarafından kurulmuştur.İnsan düşünmeden edemiyor... Nereden nereye...
Selam dua ve sağlıcakla kalın , başka bir yazıda buluşma ümidiyle...
İsmail KÖSEBEY